Hayvanları sevmek bize doğuştan verilen bir duygudur. Küçük bir çocuk ya da bir bebek kedi görünce kaçmaz ya da ona zarar vermek gibi harekette bulunmaz aksine gidip yapışır sarılıp oynamak ister. Peki, bize doğuştan verilen bu duyguya sonradan ne oluyor da biz bu hayvanlardan korkmaya veya zarar vermeye çalışıyoruz. Bana göre en büyük faktörlerden biri aile, kendimden örnek vermek gerekirse benim belli bir yaşa kadar özellikle köpeklerden korkma nedenim babamın yolda yürürken köpek geliyorsa yanıma gel çok yaklaşma gibi ikazlarıydı. Belki farkında olarak belki de olmadan bilinçaltıma bu korkuyu yerleştirdi. Lisenin başındayken bu korku bir anda uçup gitti. Neden nasıl bilmiyorum ama iyi ki de gitti.
The Duke Edinburgh’s International Award programına başladıktan sonra sokak hayvanlarına yardım etmeyi kendime gönüllü çalışma olarak belirledim. Ödül liderimin muhtaç hayvanlarla ilgilenen katılımcılardan bir grup oluşturup onlara mentorluk yapmamı istemesi üzerine liderlik ve işbirliği içinde organizasyon yapabilme becerilerimi geliştirebileceğim bir ortam sunulması benim ve ekibim için muhteşem bir deneyimdi.
10-15 kişiden oluşan sokak hayvanlarını besleme ve bakım ekibimizle, düzenlediğimiz konser, karaoke, kermes etkinliklerinden elde ettiğimiz gelirlerle ve çevreden topladığımız bağışlarla sokakta ve ormanda yaşayan hayvanların beslenmesine destek veriyoruz. Çevrede sağlık sorunu bulunan hayvanların bakımı için ilçede bulunan belediye veteriner hizmetleriyle iletişime geçerek sağlık sorunlarına çözüm oluşturup, pano, afiş vb. çalışmalarıyla farkındalık yaratmak için çabalıyoruz.
Bronz, gümüş, altın kategorileri sırasıyla tamamlamış biri olarak, programa başlayan arkadaşlarımıza destek olmaya devam ediyor ve yaptığımız toplumsal hizmetin hayatımın bir parçası olmasından mutluluk duyuyorum.